Bir çoğunuzun takip ettiği gibi, bir başka hayalimin peşinden gidiyor veya masallar diyarında dolaşıyorum. Yola Erdem ile çıktım. Bu vesile ile Sevgili rehberim Ayşıl’a ve bu yolculuğa eşlik eden diğer güzel yüreklere de ayrıca teşekkür ediyorum.
Erdem’li olmak ne demek?
Erdem tanımınız ne? Hiç düşündünüz mü?
Biz önce cömertlik ile başladık, masal diyarında dolaşmaya. Yazdım, çizdim ve sordum. Sizce cömertlik nedir? Sizin cömertlik tanımınız nedir diye. Sonra “Şefkat” vardı ben o bölümü daha sonra alacağım, katılamadım çünkü. Daha zamanı gelmemiş diyeyim.
Ama yeni yılın başında ‘Adalet’ ile öyle bir yolculuğa çıktık ki, çok etkileyiciydi.
“Ne doğrarsan aşına, o gelir kaşığına” ile başladı sürecimiz!
Sonra Budha girdi devreye; sana ait olmayanı alma dendi.
Adalet deyince tüm çalışmayı “gördüklerimizi” nasıl yorumladığımıza odakladık. Gördüklerimize yazdığımız hikayelerin arasında bulduk. Herkes farklı bir hikâye yazdı. Ama görünen gerçekten o muydu? Değildi. Gördüğümüz ve görmek istediğimiz. Sahi gerçekten görüyor muyuz? Yoksa kendimizce hikayeler mi yazıyoruz? Varsayıyor, kişiselleştiriyor ama adil bir şekilde dinliyor hatta duyuyor muyuz? Yapmıyoruz. En azından çoğu zaman yapmıyoruz. Kesin hükmü verip, kalemi kırıp devam ediyoruz. Ardımızda bıraktığımız kırık dökük kalplerle…
Bu arada en son kime bir iyilik yaptınız? İyilik karşılıksız yapılandır. Bir tebessüm bazen en yerinde olanıdır. En son kimi kucakladınız? Kalp kalbe değdi mi? En son ne zaman?
Sonra Mitolojiye giriş; Ma’at, Themis ve Nemesis ile tanışma.
Ma’at ve Themis benim için çok çarpıcıydı!
O yüzden önce sizi Ma’at ile tanıştırayım. Bu kadar zamandır karşıma çıkmadı, duymadım. Demek ki, zamanın mührü yeni kalkmış ve buluştuk.
Ma’at gerçeğin tanrıçası, adalet, ahlak, denge ve ahenkmiş. Eski Mısır’da doğruluk, adalet anlayışının timsali ve her şeyin üzerinde yer alan bir ilke olarak tanrıça kişiliğine bürünmüş “kozmik düzen” olarak kabul edilirmiş. İnsanlar onu Güneş ve Ay’ın düzenli döngüleri, Nil’in yıllık taşkınları, istikrarlı yönetim ve toplumsal uyum aracılığıyla kavrarmış.
Saçına yüksek bir tüy takmış. Bazen de kanatlara sahip bir kadın olarak tasvir edilse de Ma’at sadece bir tanrıça değil, yaratılmış evrenin düzenleyici ilkesi ve varoluşun tasarımını mümkün kılan yasa olarak kabul edilir ve bu yasa, firavundan sade vatandaşa kadar, hatta tanrılar dahil herkes için geçerliymiş.
İnanışa göre; bir ruh Osiris’in karşısına çıkmasını sağlayacak yoldaki tüm tehlikeleri atlatınca Tanrı Anubis’in rehberliğinde İki Hakikat Sarayı’na girermiş. Siz buna sırat köprüsü ya da sorgu sırası da diyebilirsiniz. Orada 42 yargıcın önüne çıkarak nihai hüküm sürecinden geçerdi. Bu süreçte işlediği günahlar bir liste halinde yüzüne okunur, ardından Anubis ölünün yüreğini terazinin bir kefesine koyarmış.
İşte en çarpıcı yer burası. Bir kefede kalp bir kefede tüy hangisi daha hafifse o ruh ölüler diyarına ona göre alınırmış. Yani cennet ya da cehennem. Hatta eğer kalp ağır gelirse bir de şunu sorarmış “bir kişiye bile bir iyilik yaptıysa” yine diyara kabul edilirmiş. İnanılmaz etkilendim.
Yüreğim, yürekleriniz ne kadar iyilikle dolu. Kefeye konduğunda gerçekten tüyden hafif mi?
Peki ya vicdan?
Peki ya ahlak?
Ne demişti Voltaire, ahlak olmayınca zekâ ve çalışkanlığında bir anlamı olmuyor.
Sizin adalet kefeniz nasıl? Ma’at gibi iyilik merkezli mi, Themis gibi ilahi adaletin rehberi mi ya da Nemesis gibi intikam mı adalet pusulanız.
Kapanışı da bir Japon atasözü ile yapayım “Senin değilse alma, doğru değilse yapma, gerçek değilse söyleme, bilmiyorsan sus”.
İmza : Ben
Ocak 2020