Pusulamızı Sevgiye Çevirdim…

Ne muazzam bir haftaydı. Ne kadar öğretici.

Bütün duyguları deneyimlediğimiz, sıkça dibe vurup, öfkelendiğimiz. Canımız acıdı çokça. Çaresizlik, hüzün yoldaş oldu çoğumuza. “Acı hissediyorsan, canlısın. Başka birilerinin acısını duyumsayabiliyorsan, insansın.” Demiş Tolstoy / İnsan Neyle Yaşar

Kimimiz enkaz başında yardım etmeye çalışırken gözümüzün önünde giden canlara şahitlik etti. Kimimiz arılar, karıncalar gibi organize nasıl destek göndeririz diye gelen yardımların peşinde koştu. Kimimiz elimizde telefon bölgeye giden yardım ekiplerine tercüman buldu. Ekip, yönlendirdi. Kimimiz kan verdi. Kimimiz eşya ayıkladık, paket yaptı. Elden ele nakliyeye destek verdi. Sıkça ağladık. Sessiz çığlıklarımız oldu. Çokça yazdık, okuduk “Utandık” diye. Kimimiz 3 gün destek gidemeyen canlarımıza enkaz başında hiç değilse sonsuz yolculuklarına giderken yarenlik etti. Abla hala kimse yok burada diyen mesajlarla telefonlarla yaşadık.

Umudunu kaybedenleri gördük, bizden bir şey olmaz. Eski köy, eski hamam. Hiçbir şey olmaz, neyi değiştirebilirim ki diye umutsuzluğa kapıldı. Hesap sormak değildi amacımız merak ettik. Velev ki hesap soruyoruz bunda bir kötülük yok ki. Ayrılan kaynak nereye gitti, o kaynak bugünler içindi diye sormak gerçekten hakkımız değil miydi?  

Şikâyet ettik, nefret’in ve kötülüğün o karanlık aksi dolaştı sokaklarda. Dolaşmaya da devam ediyor. 6 gün boyunca hem kazıya hem dağıtıma destek olan arkadaşlarımızdan “sınırsız kötülüğü” deneyimledik diye duyduk. Ona rağmen sınırsız iyiliği de bulaştırmayı ihmal etmeden. Yüreğinize sağlık dostlarım.

Bölgeye giden yabancı sağlık ekiplerinin birkaçı afet alanına alınmadı. Bir kısım ekibe tüm ülkece tercüman bulmaya çalıştık. Adıyaman’da rehber arkadaşlarını kaybeden kazıda arkadaşlarına ulaşmaya çalışan rehberler destek verdi. Termal kamera istendi, kefen istendi, ceset torbası istendi. Kim hazırlıklı olabilirdi ki on binlerce cana kefen ihtiyacı olacak! Sanki bir el (!) bölgeye girilemesin diye tüm şartları hazırlamıştı. Kar, sis, yol, soğuk, akli meleke tutulması vb. onlarca kriter konmuştu.

Ötekileştirilmek galiba en ağırıydı. Ülke bizim, insan bizim, enkaz bizim ama yok zinhar sen gir sen girme biraz tuhaf geldi bana. Ben Allah katında sen şu partidensin sen bu partidensin diye sorgulanacağımızı düşünmüyorum. Hatta sen Hristiyan, sen Müslüman, sen Yahudi, sen Hindu diye ayrılacağımızı da düşünmüyorum.

Sen “Ahlaklı mıydın” diye sorulacak, sana gönderilen ayetleri gerçekten okudun mu diye sorulacak “Aklını kullanmayanın üzerine pislik yağar” demiştim. Aklını neden kullanmadın diye sorabilir mesela. Ahiret; etme bulma olduğuna göre dünya da ne ektin ne biçtin diye soracak. Sırat köprüsü aslında her yeni gün aldığımız karar, attığımız adım değil mi? Neden sırat ve ahiret için ölmeyi bekledin ki! diyecek. Asıl sınavın dünyaydı diyecek belki de…

Doğa, bilim bize zaten her şeyi anlatmıyor mu? İlim Çin’de olsa gidin bulun diyenlerin torunları değil miydik biz? Kuran’da ilk “oku” demiyor mu? Okumak okuma yazmak bilmek değil sevgili dostlar. Okumak olanı-biteni, doğayı, gökyüzünü, insanı okumak. Mesnevi’de de ilk davet “dinle” değil midir? Bilimi, doğayı dinlemek onunla uyumlanmak değil midir, aslolan. Tüketmek galiba biz insan oğlunun/kadınının nefs le olan imtihanı. Daha da daha da derken o dahaları ardımızda bırakıp gideceğimizi unutarak. Fonksiyondan uzaklaşıp, vazifemizi bir kenara bırakarak yüklediğimiz anlamsız manaların ardından koştuğumuz. Anlamın anlamını yitirdiği bir süreçten geçiyoruz bir çoğumuz. Lütfen artık uyanalım. Lütfen.

Neyse bunlar çokça yazıldı. Ben artık sorumluluğumuzu almaktan bahsedeyim biraz. Umut etmek ve umutlu olmaktan bahsedeyim. Bu olanı değiştiremeyiz net. Öte yandan bundan sonra olacakları değiştirme gücüne hepimiz kaynaktan bağlıyız. İşte bunu hatırlayalım.

Sorumluluklarımız neler; – siz bunları lütfen çoklayın ki, hepimize örnek olsun. Hatırlayalım lütfen “iyilik bulaşıdır ve İyilik iyidir”.

  • Yardım etmeye çalışana “gel kardeşim sen de bir el ver” birlikte halledelim diyebiliriz. Biz bu vatanın evlatlarıyız, sağol varol buradasın diyebiliriz.
  • Her birimiz gidip afetle mücadele eğitimi alabiliriz.
  • Hoşgörüyle birbirimizi dinleyebilir, geçinmeye niyetle aynı fikirde olmasak da hoşgörüyle kalbimizle duymayı öğrenebiliriz.
  • İçinde bulunduğum mahalle, çevre her neredeysek; toplanma alanlarımızı öğrenebilir, afetle mücadele farkındalığını sürekli hatırlatabilir, öncesi-sırası-sonrası neler yapacağımızı planlayabiliriz.
  • Sevgi her şeyin ilacı olduğuna göre ilk önce kendimizi sevmekten başlayabiliriz çünkü kendini koşulsuz seven insan karşındakini, doğayı ve tüm canlıları da koşulsuz sevecektir.
  • Kaçak yapı yapmamayı tercih edebiliriz mesela. Gidip de birilerinin kapısında abi şu af bir çıksın hallederiz diyenlere “kardeşim ne affı, biz işimizi doğru yapalım” diyebiliriz.
  • Bir iş yaptığımızda tüm şeffaflığı ile nereye ne harcadık hesap verebilir, döküm isteyebiliriz.
  • Acil durum iletişim listesi hazırlayabiliriz.
  • Bir Sivil Toplum Örgütüne gönüllü destek verebiliriz. Bir yaşlının, bir gencin, bir çocuğunu gözlerine, yüreğine dokunabiliriz.
  • Önyargıdan uzak durmaya özen gösterelim. Ahlak ve Erdem pusulamız olsun. Çünkü; Hatay’da, Antakya’da insanımızın çoğu Arapça konuşur. Adıyaman ve çevresinde de Kürtçe. Hatta o bölgeye giden öğretmenlerimizin ilk zorladığı şeydir dil bariyeri! O nedenle hatırlayalım onlar yağmacı değil onlar bizim insanımız.
  • Hayırlarda yarışan olabiliriz. Hem ayette de demiyor mu; “Nerede olursanız olun, siz de hayırlara yönelip bu hususta birbirinizle yarışın” diye.
  • Sesi yükselene değil, nazik, zarif, hoşgörülü ve vicdanlı olana kıymet verebiliriz.
  • Cesur ve adil olabiliriz.
  • Dilini tutan kurtuldu… diye bir hadis var. Her şey her yerde söylenmez belki eyvallah ama her zaman gerçekleri söylemeyi düstur edinebiliriz.
  • Aliya Izzetbegoviç’in dediği gibi “Savaş ölünce değil düşmana benzeyince kaybedilir…” Bizim düşmanımız kim? Nefsimiz? Öfke? Ayrımcılık? Nefret? Neye benzeyeceğimizi seçebiliriz.
  • Yardımlaşma, saygı, ahlaklı davranış, dürüstlük, ırk, dil din ayrımı yapmama, ötekileştirmeme vb etik değerlerin eğitimine anaokulu/ilkokul çağlarında başlayabiliriz.
  • Etik değerlerin kurumsal eğitim programlarının bir parçası olarak yaygınlaşmasını sağlayabiliriz.
  • Acil durumda yapılacakların eğitimini ilkokul çağında başlatıp, belki de müfredatın bir parçası yapabiliriz.
  • İlkokul, orta-okul ve liselerde acil durum ekipleri oluşturup, çalıştığımız kurumlarda yaptığımız tatbikatları daha o çağlarda öğrenmelerini / uygulamalarını sağlayabiliriz
  • Biz dün akşam bir sorumluluğu daha fark ettik dedi bir arkadaşım. Komşularımızla tanışmalıyız, deprem bölgesinde komşuluk ilişkisi devam eden yerlerde insanlar burada anne-kız oturuyordu ya da küçük çocukları vardı diye kurtarma ekiplerine bilgi veriyor. Biz hangi dairede kim oturuyor, kaç kişi yaşıyor bilmediğimiz gibi bizi de mahalleyi geçtim apartmanda kaç kişi var, bilmiyorum. İnanın bilebiliriz. Mesela çok güzel adetlerimiz var; aşure dağıtabilir veya inancını bilip bayramlaşabiliriz. O koşarak kaçtığımız apartman toplantılarına gidip en azından kim kimdir tanışabiliriz.
  • Dünyada birçok insan meditasyon yaptı mucizeler çoğalsın diye. Dualar okudu. Umut çemberleri oluşturuldu. Bunlardan birini ya da benim şu an buraya ekleyemeyeceğim başka bir faydayı çoğaltabilirsiniz. Enerjiyi dönüştürebilirsiniz…
  • Kızım sen rüya mı görüyorsun, nerede yaşıyorsun diyenleriniz olabilir elbet. Yaşadığım travmaları, çığlıkları, adaletsizliği anlatmayı da seçebilirdim. İşte tam da bundan bahsediyorum. Karanlığa fener tutmaya çalışıyorum. Kim bilir belki bir deniz yıldızı da ben atarım sahilden yaşasın diye! Bir sıfırdan hep büyük değil mi?

Zülfü Livaneli’nin Serenad adlı romanından bir alıntı yapayım.

“Yaşamım boyunca kalbim hiç bu kadar ağrımamıştı.

Hiçbir şey yapamamak bu denli zoruma gitmemişti.

Bu gece gökyüzünde yıldızlar değil, sevdiklerimiz var.”

Gökyüzünde veya her nerede iseler sevdiklerimize karşı sorumluluklarımız var. Emanetleri var. Selam olsun onlara.

Lütfen böyle bir dönemde herkesin sizler (bizler) gibi düşünmesini bekleyip çemkirmeyelim. Her olay, herkesin davası olmak zorunda değil. Herkes aynı anda yas tutmak zorunda değil.

Enerjimize EN ÇOK ihtiyacımız olduğu bu günlerde gelin sadece destek olmak isteyenlerle el ele verip destek olalım ihtiyacı olanlara. Hayırlarda yarışanlardan olalım.

Sorumluluklarımızı alalım ve bundan sonra neyi farklı yapabiliriz diye soralım.

Cevap mı? O gelir, merak etmeyin sadece görün, okuyun ve dinleyin. Ve bekleyin o cevap gelir gelir emin olun.

Haydi dostlar seçimlerimize özen gösterelim lütfen. Okuyalım; neler olup bitiyor, dinleyelim; neler söyleniyor yüreğimize, neler fısıldanıyor kulağımıza.

İsyan ve şikâyet mi?

Ahlak ve Erdem mi?

Nezaket, Zarafet, Özen, Adalet ve Cesaret.

Sezen’den bir kaç dizeyle hoşçakalın diyeyim.

Sesimi suya bıraktım
Nefesimi semaya
İçine herşeyi kattım
Şarkılar benzer duaya

Kim bilebilir kimin halini
Dil söylemez yüreğin harbini
İç hisseder hakikat sırrını
Ağırdan al yargını yar aman

Seçim bizim.

Sevgiyle kalın.

İyilik pusulamız olsun.

İmza : Ben

14 Şubat 2023, İzmir

Pusulamızı Sevgiye Çevirdim…” üzerine 2 yorum

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s