Yazmak bana iyi geliyor şüphesiz. Bu süreçte de kaygıyı ve baskıyı yönetebilmek adına yine çok iyi geldi.
Hiçbirimizin hazırlıklı olmadığı, beklemediği, öngörmediği hatta aklının ucundan bile geçirmediği günlerin güncesi Covid 19. Ne günler ama!!!
Bir ay önceye dönün mesela. Ne hazırlıklar, toplantılar, planlar, buluşmalar, bitmek tükenmek bilmeyen tüketme arzusu. Yetişilemeyen öncelikler, ötelenenler, yarına bırakılanlar, aaah ah vakit mi var şekerimler! Diğer yandan onu da alalım, bunu da alalım, o marka olsun, şurada yensin yemekler vb. liste uzar.
Gelelim bugüne! Değil bir şehri, ülkeyi hatta aynı anda dünyayı senkronize dize getiren Covid 19. Namı diğer Korona.
Yaratıcılıkta sınır tanımayan paylaşımlar. En çok fark ettiğim veya çok kısa sürede fark ettiğimiz “Bilgi Kirliliği”! Kim neyi duysa doğrulamadan paylaştı, hoş hala da paylaşıyor ya neyse. Bize bir şey olmaz, Korona bize uğramaz vurdum duymazlığı ise cabası. Neden bu meydan okuma çabası. Ne için?
Evde kalınca fark edilenler mesela. Bir süre önce birbirini görmeye, konuşmaya, anlamaya, dinlemeye vakit bulamayanlar. Ne garip bulunca da ne yapacağını bilemeyenler. Şükür kısa sürdü. Değerler yeniden gözden geçirildi. Bireysellik bize döndü. Aslında hepimizin bir diğeri olmadan var olamayacağını anladık. Çünkü sistem birbirine bağlı. Teklik yok kısacası…
Thich Nhat Hahn’ın “Kalp Sutrası – Elmas Sutrası” kitabından bir paragraf paylaşmak istiyorum. “Vücudumuzda akciğer, kalp, böbrekler, mide ve kan olduğunu biliyoruz. Bunların hiçbiri kendi başına değil; öbürleriye birlikte var. Akciğer de kan da iki ayrı şey olduğu halde varlığını ayrı ayrı sürdüremez. Akciğer havayı alıp kana katar ve buna karşılık kan da akciğeri besler.”… diyor ve devam ediyor.
Kitabın ilk başlangıcı ise “BERABEROLUŞ”.
Diyor ki; bir şairseniz şu sayfada bir bulutun süzüldüğünü açık seçik görürsünüz. Bulut olmazsa yağmur olmaz; yağmur olmazsa ağaçlar büyümez, ve ağaçlar büyümezse kağıt imal edemeyiz. Kâğıdın varlığı için bulut şarttır. Ayrıyken anlamları farklı, fakat birlikteyken yeni bir manaya kavuşuyorlar.
Aynı bizler gibi. Tek tek hepimiz biricik ve değerliyiz. Ama “beraberoluş” ile kattığımız anlam çok farklı. Belki de o nedenle aşağıdaki yazı buldu beni 😊
Yazıya geçmeden kişisel farkındalığımdan da bahsetmek istiyorum. Hani ben hep derim ya sabotajcılar var durmadan zihinde konuşan ve olmaz, yapamazsın, sen kiim, onu yapmak kim deyip duran. Yine haklı çıktım onları susturdum ve hadi vakit o vakit deyip sıvadım kolları. Ekmek yaptım mesela 😊 Çok kıymetliydi. İlk acemi şansımı bilemem ama çok da lezzetliydi. Bir sonraki nasıl olacak bakalım, çok heyecanlıyım. Ne çok gereksiz şey almışım mesela. Şimdi onları giyecek yer de yok ki azizim. Şaka bir tarafa tüketmeme farkındalığım arttı. Hani projelerde sorarız ya “Elzem mi” yoksa “olsa iyi olur mu”? Cevabımı ve hakkımı bundan sonra “Elzem”den yana koyuyorum. Tamam şimdi mi anladın sorularını duyar gibiyim ama vakit şimdiymiş.
Neyse gelelim çeviriye;
Prof Chris Rapley’nin* yayınladığı yazıyı çevirmek istedim. Bana çok şey anlattı. Anlamı çok değerliydi. Belki sizlere de bir şey ifade eder, anlam katar veya katarsınız. Farkındalık oluşsun yeter.
“Dur dedi. DUR. Bu bir rica değil arkadaşım zorunluluk. Nefes almaya benim de ihtiyacım var. İhtiyacımız var.
Sana yardım edeceğim. Süpersonik hızlı giden bu süreci durma noktasına getireceğim. Uçakları durduracağım, trenleri, okulları, alışveriş merkezlerini, toplantıları, yükümlülükleri. Seni, tek ve ortak kalp atışlarımızı duymaktan alıkoyan ne varsa yeniden birlikte nefes almak için durduracağım. Bizim yükümlülüğümüz her zaman olduğu gibi, birbirimize karşı! Sen unutmuş olsan bile! İyi değiliz. Hiçbirimiz. Hepimiz acı çekiyoruz. Ne geçen yıl, dünyanın ciğerlerini yakan yangınlar ne de Afrika, Çin, Japonya’daki tayfunlar seni durdurmadı. Ne ısınan hava. Dinlemiyorsun. Her zaman çok meşgulsün ve dinlemek zor geliyor çünkü konfor alanlarını korumakla meşgulsün. Taa ki temel ihtiyaçlarınız ve yaşam şartlarınız ağırlaşana kadar. Sana yardım edeceğim. Evet bir süre ateş fırtınalarını bedenine getireceğim. Ateşi vücudunda, ciğerlerinde hissedersen duyabilirsin çünkü. Ben iyi değilim. Tüm düşündüklerine veya hissettiklerine rağmen, biz düşman değiliz. Ben sadece aracılık ediyorum. Biz Müttefikiz. Biz dengeleyici bir kuvvetiz. Senden rica ediyorum: dur, hareketsiz kal, dinle; bireysel kaygılarının ötesine geçerek ve herkesin endişelerini göz önünde bulundurarak yap bunu. Cehaleti bırak, alçak gönüllü ol, düşünce zihnini terk et ve kalbinizin zihnine derinlemesine seyahat et. Gökyüzüne bak, belki daha az uçak var ama gökyüzü nasıl fark et; açık, temiz, bulanık, sisli? Sağlıklı olabilmen için ne kadar sağlıklı olman gerekir? Sağlığı da sağlıklı olabilmen için katkıda bulunan ağacın sağlığına nasıl katkıda bulunur, anla? Birçoğu artık korkuyor. Bir ağaca bakmak ve görmek, durumunu fark etmek için: sağlığı gökyüzünün sağlığına, sağlıklı olmanız gereken havaya nasıl katkıda bulunur, düşün? Bir Nehri ziyaret et ve gör, durumunu fark et: açık, temiz, puslu, kirli? Ne kadar da sağlıklı? Korkunu şeytanlaştırma ve ayrıca seni yönetmesine izin verme. Bunun yerine, seninle konuşmasına izin ver; sakinliğinle, bilgeliğinle dinle. Kişisel rahatsızlık ve hastalık tehditlerinin ötesinde, iş yerinde, söz konusu, risk altında olan şey hakkında sana ne söylüyor olabilir? Bir ağacın, bir nehrin, gökyüzünün sağlığı sana kendi sağlığınızın kalitesini anlatırken, sağlığınızın kalitesi sana nehirlerin, ağaçların, gökyüzünün ve bu gezegeni seninle paylaşan hepimizin sağlığı hakkında ne söyleyebilir?
Dur. Eğer direniyorsan dikkat et. Neye karşı koyduğuna dikkat et. Nedenini sor. Dur. Sadece dur. An’da ol. Dinle. Hastalık ve şifa hakkında sana neler öğretebileceğimi, her şeyin iyi olması için neyin gerekli olabileceğini bana sor. Eğer dinlersen sana yardımcı olacağım.
*Prof Chris Rapley CBE, University College London, Department of Earth Sciences
İmza : Ben
22 Mart 2020