Sıkılmadın mı okumaktan? Oku oku nereye kadar? Bu kadar okuyunca ne oluyor?
Eveeeet bir canlı kitap eksikti!
İnsan yolda müzik filan dinler, okumakta ne! Anlıyor musun gerçekten? Dikkatin dağılmıyor mu? Hem bu kişisel gelişim kitapları da yetmedi mi? Gibi sorulara cevapla geçiyor bazı günler.
Bir çeşit hobi diyeyim, meditasyon diyeyim, farklı dünyalarda veya diyarlarda gezmek, onlarca karaktere misafir olmak diyeyim. Bazı kitaplar var ki; kendimi ben niye daha önce okumadım dediğim. Sonradan anladımki; gözlerim gördüklerini anlamaya, kulaklarım duyduklarını idrake, zihnim ve kalbim ise kabule anca hazır oluyor.
Bazı kitaplar o yüzden farklı zamanlarda geliyor bana. Ne biraz erken, ne de o kadar geç. Bazıları ise ikinci defa okunmayı hak ediyor. 20’li yaşların farkındalığı ve bilgisi ile 50’li yaşların bilgisi bambaşka.
Etkili insanların 7 alışkanlığı (Steven R. Covey) da işte öyle bir kitap. Yıllar önce alınmış ama bir türlü kapağı açılmamış bekliyordu. Bir gün canlı kitap kütüphanesinde seslendirildiğini görünce hemen listeye eklendi. Ama dinlenmek için biraz da oradaki kütüphanede benim hazır olmamı bekledi.
Daha kitabın ortalarındayım ama beni çok etkileyen birkaç başlığı şimdiden aktarmak istiyorum. En çarpıcı başlıklardan biri paradigmalarımızdı. Yani kendi gerçekliklerimiz. Önyargılarımızla nasıl karar verdiğimiz, düşünme yapımız, öğretilerimiz. Bir diğeri ise Karakter Etiği ve Kişilik Etiği idi.
Karakter Etiği, etkili yaşamın temel ilkeleri olduğunu ve insanların, hakiki başarı ile kalıcı mutluluğu ancak bu temel ilkeleri öğrenip temel karakterleriyle bütünleştirerek yaşayabileceklerini öğretiyordu. Dürüstlük, Alçakgönüllülük, Sadakat, Ölçülülük, Cesaret, Adalet, Sabır, Çalışkanlık, Yalınlık, Erdem ve Herkese iyilik et
Kişilik Etiği’nde ise; Başarı daha çok, kişiliğin, toplumsal imajın, tutum ve davranışların, insanlar arası etkileşim süreçlerini kolaylaştıran beceri ve tekniklerin yarattığı bir şey olarak görülmeye başladı. Kişilik Etiği, temelde iki yoldan gelişiyordu: Bunlardan biri, insanlar ve halkla ilişkilerle ilgili teknikler; diğeri ise olumlu zihinsel tutumdu.
7 Alışkanlık ise; Proaktif olmakla, Sonunu düşünerek işe başlamaklar, Önemli işlere öncelik vermekle, Kazan kazan diye düşünmekle (ya da anlaşma yok!), Önce anlamaya çalış, sonra anlaşılmaya çalışmakla, Sinerji yaratmakla ve Baltayı bilemekle diyordu. Aslında son yıllarda verilen onlarda eğitimin içeriğine baktığımızda bu başlıklarda çokca etkilenildiği de aşikar.
Sayfalar ilerledikçe okuduğum satırlarda kendimi dört anlaşmada, insanın fabrika ayarlarında, Mevlana da, Viktor Frankl’ın insanın anlam arayışında, sufi ile terapist’in satırlarında buldum. Galiba bu kitap bir pekiştirme gibi oluyor. Kitapta; William Gerge Jordan’ın bir sözü oldukça yakında diğer okuduklarıma. “Her insanın eline iyilik ya da kötülük yapması için muhteşem bir güç verilmiştir: yaşamının sessiz, bilinçsiz, gözle görülmeyen etki gücü. Bu insanın bürünmeye çalıştığı kişiliğin değil, gerçekte olduğu kişinin devamlı yansımasıdır” diyordu.
Hani bazen çok dürtüsel hareket ediyor ve çok çabul motive/demotive oluyoruz ya işte orada kişisel etik tuzağına ne kadar hızlı düştüğümüzü fark ettim. O öyle dedi, bu şöyle dedi, ağzımla kuş tutsam beni anlamıyor zaten gibi örnekler çoklanabilir. Malum ara ara mağdur ve mazlum/kurban rolüne girmeyi konfor alanı olarak görebiliyoruz! Halbuki dıştan yanmalı yerine içten yanmalı -içten dışa” yani işe ilk önce kendinizle daha da köklü bir biçimde, en iç kısmınızla – kendi paradigmalarınız, karakteriniz ve dürtülerinizle – başlamamız anlamına geliyor.
Şimdilik bu yolculuktan memnunum. Kitabın kazan – kazan bölümü bitti ve önce anlamaya çalış sonra anlaşılmaya geldi…
Bakalım daha neler neler olacak heyecanla bitirmeyi hedefliyorum. Bitirmeden paylaşma heyecanımsa bir an önce bu coşkuyu paylaşmak okumak isteyenlere de geri bildirim vermek.
İmza : Ben
Eylül 2021, İzmir
Okunacaklarda ilk sıralara aldım bile. Teşekkür ederim.🌸
BeğenBeğen