50.nci yaş ve 2.nci yarı

Önce hayat amacım veya başka bir değişle kişisel menkıbemle başlayayım söze…

Ne mi o? “Paylaştıkça çoğalmak, çoğaldıkça daha çok paylaşmak… doğaya, insana, hayvana kısaca var olana saygıyla” hayal kurmak, hedef koymak! İsteyebilmek, verebilmek. Hepsi paylaşmak ve çoğalmak için. Yolda kalmak için… 

Ben hep, en büyük sermayem insan derim. Çok zenginim şükürler olsun. Yıllar geçse de bıraktığım yerden devam ettiğim…

Mucizelere inanırım… Her yeni günün mucize olduğu gibi… Şükrederim.

Görmem gerekenle görmek istediğim nedir diye sorarım bazen, hikâye yazmadan olanı olduğu gibi görmeye niyet ederim. Olan ne aslında? Kişiye kişilere değil de olanın aslına… Geçmiş ve gelecek düşüncelerinden bugüne, şimdiye, an’a gelip an’ı anlamaya odaklanıyorum şu günlerde. Anlamaya niyet ediyorum.

Sevgi, saygı, coşku, cömertlik, adalet, özen ve zarafet, cesaret, şefkat, halinden memnuniyette önce kendime bakmaya başladım. Gerçek ben’i aramaya ve görmeye, kendimi fark etmeye… Kendime ne kadar adilim, şefkatliyim ve özenliyim mesela… Ne kadar kararlıyım, her şeye ve herkese rağmen o menkıbenin peşinde miyim diye!

Yeni şeyler öğrenmeye niyet ediyorum hep, yenileneyim diye…

Adım atmaktan korktuğum zamanlar oldu ara ara… Sonra attığım adımlara ve yaptıklarıma baktım. Ne çok adım atmışım meğer. Korkum başarısız olmakmış! Aferin almakmış… Ama asıl başarının denemekten geçtiğini fark ettiğim gün adımlarım sıklaştı, hızlandı. Kalbim daha farklı atmaya başladı. Aferin kendim kendime vermeye başladım mesela! Heyecanlıyım.

Yazmaya başladım mesela…  Kendime notlardı başlangıçta! 100’ün üzerinde makale, şiir, yazı… Bilye yuvarlanmıştı bir kere. Sonra dedim ki kendime, kişisel menkıbene bak. Çoğalmak varsa serde, bir deniz yıldızı misali, çoğalsın paylaş dedim. Şifa olsun dileğini ekledim. arzuberk.com da işte öyle oluverdi.

El âlem için değil kendim için yaşamaya başladığımda yeniden doğduğumu fark ettim. Sevgili hocam Sumru’nun “en kötü ne olur?” sorusu güç verdi o günlerde. Sonra baktım ki, ben sormaya başlamışım millete. “En kötü ne olur?” 😊

Geçtiğimiz yarı yılda “Masallarla Erdem” yolculuğumda beraber oluş ile tanıştım. Ayrı iken farklı anlamları olanların, birlikteyken kavuştuğu manaya şahitlik etmeye görmeye başladım… Ne coşku dolu bir farkındalıktı, tekrar şükrettim. Her şey birbirine bağlı, planlı ve anlamlı… Hep derim ya hani tesadüf yoktur diye… Doğru yani…

Dans ediyor, şarkı söylüyorum sık sık… Hikayemi anlatıyorum. Kızılderililer misali…

Sonra seramik girdi hayatıma… Sabrı öğretti bana. Mükemmellik tanımının ne olduğu ya da kendi mükemmelliğimin ne olduğunu! Sevgili Özlemim’in bırak yamuk olsun çünkü o senden çıkan tek ve yek bir özüt demesiyle şekilcilikten bir nebze uzaklaştığım ve içimdeki sabotajcıları durdurup “olmadı, beğenmezler” seslerine son verdiğim… Ne müthiş bir deneyimdi. Toprak, su ve dokunuş… Ve bir araya geldiğindeki mana! 

Hatalarım da oldu elbet… Ama öğrenmenin başka bir yolu değil miydi, onlar. Sürçül-i ihsan ettiysem af-ola…

Hayallerim var benim. Mesela kitabım çıkıp, sizlere atfen imzalayıp sizleri tek tek görmem için neler mümkün deyip duruyorum. Yüreğim kıpır kıpır…

Hayallerim var benim. Sahnede büyük küçük demeden masal anlatmanın, birlikte hayal kurmanın ve ortamın o büyülü havasını solumanın nasıl müthiş bir deneyim olduğunu çok merak ediyorum. Paylaşmak ve çoğalmak için sizleri de dinlemek istiyorum.

Hayallerim var benim. Gezip tozmak, yeni kültürler, yeni insanlar tanımak nasıl olur, nasıl katkı olurum, katkı alırım diye soruyorum. Avusturalya’dan Meksika’ya, Kuzey’den Güney’e, doğudan batıya gezip görmek öğrenmek ve bendekileri anlatmak çoğalmak için.

Âşık olmanın aşk olmanın nasıl bir deneyim olduğunu, yaşamanın ve yaşamın kendisinin ne büyük bir keyif/mucize olduğunu deneyimliyorum. Var olana olan aşkın farkına varmanın ne büyük bir farkındalık olduğun görmeye başladığım için şükrediyorum. Bundan daha iyi nasıl olur diye merak ediyorum.

Ailem, atalarım bana “değer” kavramının ne olduğunu aktardı. Alan olduğum, eh biraz da üzerine koyduğum için minnettarım. Hem onlara hem kendime…

Aldığım bayrak çok kıymetli, değerli… Güvenle emanet edeceklerim de yanı başımda şükür.

Oğlum… sözlü ve sözsüz iletişim sanatında, lisans ve yüksek lisans yaptırdı bana! şimdi sıra doktorada. Ne muazzam bir öğreti. Şükürler olsun varlığına… Mutlu anne, mutlu çocuk… Alan tanımanın, özgürlük tanımının, güvenin, sonsuz sevginin o şahane öğretisi…. Evlat!

Akıl, beden ve ruh sağlığı için beslenip besliyorum.

Var edene cömertliği için teşekkür ediyor, şükrediyorum.

Her birinize katkılarınız için çoook teşekkür ediyorum…

Ve kendime; o içimdeki kıpır kıpır coşku için, ilham için, bilyeyi yuvarlamaya devam ettiğim için, cesaretim için, kalbimdeki şefkat, sevgi ve cömertlikle kutluyorum kendimi. E hadi ikinci yarı başlasın o vakit!

“Kendi kalbine bakamayanın yaşamı bulanıktır; Kendi yüreğine bakabilme cesareti gösterenler gönlünün muradını keşfedenlerdir. Dışarıya bakan rüya görür, hayal dünyasında kaybolur, içeriye bakan uyanır, kendini keşfeder.” Carl G. Jung  

İmza : Ben

17 Eylül 2020, İzmir

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s