Kaybolmak, yitmek, görünür olmaktan çıkmak, görünmez olmak.
İster fiziken, ister ruhen bazen yitip gideriz. Kayboluruz. Önümüzde gidecek yollar vardır haliyle ancak o yitlikte ne yolu görür göz, ne de o yolda yürür beden.
Benim kayboluşum kırklı yaşlarıma denk geliyor. Ruhen ve bedenen. O kadar çok gelecek baskısı ve yükü varmış ki omuzlarımda. Kariyer, iş, anne olmak, eş olmak. En çok da oğlumun okulu, yaşamı, eğitimi ve hep garanti altına alınması gereken sorumluluklar, korunması gereken standartlar, standartlar da neyse!, yapılacaklar ve yapılması gereken işler… Odağında pek de benim olmadığım ama yapmam gerekenler, bazen de tek başına sırtlandıklarım! Yıllarca araba kullanmayı reddettim mesela yapamadığım bir şey olsun istedim (!) o da benden istenmesinmiş meğer altta yatan. Olan sadece gelecek için koşturmaktı… Ve sadece sorumluluklardı. En son ne zaman bir arkadaşımla buluşmuştum? Bir hobim var mıydı? Ya da en son ne zaman kendimle kalabilmiştim. Farkında bile değildimki bunun bir ihtiyaç olduğunun. Beslenmenin sadece yeme içme olduğunu sanırız ya bazen! Elbette olması gerekenler oldu ve beni bugünkü farkındalığıma taşıdı, şikayet etmiyorum, eyvallah. İtiraf edeyim gelen uyandırma alarmlarını itinayla susturmuşum (sonradan anlatıyorlar bana 😊). Hoş uykuda olduğumu bile fark etmek yeterince zordu. Arada bir kuzenlerim ölü balık gibi bakıyorsun, tepkisizsin, iyi misin diye sorsalarda iyiyim deyip geçiştirirdim. İyi olmamam için hiçbir neden yoktu güya. Evim, eşim, ailem, işim vardı ya. Bir tek benim olmadığım ve benim de benim farkında olmadığım. Sonra beklenmedik bir anda birden bir “aha” oldu. İşte o gün iyi misin Arzu sorusuna “iyiyim, ev işi çocuk gidiyor” dedim. Can alıcı diğer soru takip etti. Ev, iş, eş, evlat ve ebeveyn olmak derken “Arzu’nun da bir zamanlar arzuları vardı” sorusu küt diye düştü önüme. Sahi ya, Arzu ve arzuları. Mutluluk ve huzur geleceğe endekslenmişti. Onu yaparsan, bunu yaparsan, sürekli gelecekte olması gereken bir hayali kovalamak gibiydi hayat. Mutluluk ancak onlar olursa mümkündü. Koşulları vardı. Karşılıklı çıkar ilişkisi gibi bir şeydi. Bencillikti. Kıskançlıktı. Nefsti. Çalış, para biriktir, garantiye al hayatı vs. vs. senin kendin için yapmak istediklerinse diğerlerinin nefs’lerine uygun değildi.
Peki ya şimdiye ne olmuştu. Neydi bu dış ses. Evlenmezsin evde kaldın, evlendin çocuk ne zaman, o da oldu e hadi kardeşsiz olmaz! Çalışmalısın zaman kadınların da çalışma zamanı. Üretmek başka şey çalışmak başka çalışkanlık başka! Aradaki farkı anlamak ise bambaşka. Hep bir dayatma, hep bir zorlama. Öyle olursa böyle olur, şöyle olursa şöyle olur. Dönüşmeye kalkınca da aklını peynir ekmekle mi yedin denir. Halbuki dönüşebilmek, içine yolculuk yapabilmek ne kıymetlidir bir bilseler. Ben eşimden ayrılmaya karar verdiğimde ardı ardına sorular sıralandı. “İşleri mi bozuldu? Alkol mü alıyordu? Aldattı mı? Şiddet mi uyguladı? Ben her birine hayır dedikçe şaşkınlıklar daha da arttı. O zaman “senin hayatında biri var” sorusu çınladı havada. Neydi bu merak? Ve alacakları bilgi ne işlerine yarayacaktı!!! cidden anlam veremedim hala da veremiyorum. Ama madem merak konusu cevaplayayım. O kaybolmuşluğun içinde kalmak günahtı çünkü. Bana da, O’na da, evladımıza da. Kaybolmuşluğumu anlatsam anlar mıydınız sahi. Sizin gerçekliğinize uymuyor ki! Ben ise gerçek anlamda sevmek için önce anlamamız gerektiğine inanıyorum.
Elalem için değil de kendi özün için şefkatle, farkında, adil, halinden memnun, cömert, had bilerek yaşamak ne kadar anlamlı oysa. Ötekileştirmeden, yargılamadan, bir kalıba sokmadan, tam ve bütünde kabulle. O kaybolduğun sokaktan, ruhtan, halden kendini bularak uyanmak en güzel hediye değil mi? Farkında ve anda. Kırmadan ve incitmeden.
Yıllardır dönüşüm için çalışıyorum. Keyifle ve bir o kadar farkında. Bazen çok canım acıyor bazen de evet diyor ve şimdi oldu derken buluyorum kendimi. Gözyaşlarının kahkahayla karıştığı ve içimin bir o kadar huzurlu olduğu anlar. Bu dönüşümde kayıplarım da oldu. Babam, amcam ve annem… teker teker göçtüler bu alemden. Dönüşüm yolcuğuma bir tuğla da onlar koymak istermiş gibi. Yarım kalmış hissediyorum bazen. Birlikte yaşanacak onca an varken sonra diyorum ki bak yine gelecek kaygısına düşüverdin. Her birine ben olmamdaki katkıları için minnettarım. Şükürle anıyorum. İyi ki diyorum, iyi ki!
Peki anda veya akışta olmak nasıl bir şey? Tanımı ne? Ne demek? Sırrı ne? Ya da bir sırrı var mı? Kaybolmadan bulmak mümkün mü? Veya bulmak için önce kaybolmak mı gerekir?
Bu soruların bir kısmına kendimce cevap buldum. Bir kısmınınsa hala netliğe ihtiyacı var. Bencillikten öte bir ben ile yol alıyorum. Kendime ve içinde bulunduğum evrene sorumluyum, biliyorum. Bu sorumlulukla atıyorum adımlarımı. O adımları atarken düşünüyorum. Bu yaptığım başka bir yeri, şeyi veya bir kalbi, yüreği bozmuyor değil mi? Hani derler ya kendine yapılmasını istemediğini yapma diye. İşte o farkındalıkla düşünüyorum eylemlerimi, hareketlerimi ve özenle seçiyorum sözlerimi.
Öyle güzel rehberler çıkıyor ki karşıma. Bunlardan biri Vietnam’lı bir Zen rahibi Thich Nhat Hanh. Gerçek huzur kitabında “Bilinçli Farkındalığı” şöyle tanımlıyor. “Bilinçli Farkındalık, en basit haliyle, hayatımızın her anına farkındalık getirmektedir. Bilinçli farkındalık içinde yaşamak bir sanattır. Bilinçli Farkındalığı uygulamanız için bir rahip, rahibe omak veya bir manastırda yaşamak zorunda değilsiniz. Bunu, arabanızı kullanırken veya ev işi yaparken, her an uygulayabilirsiniz. Bilinçli Farkındalık içinde araba kullanmak arabada geçirdiğiniz zamanı daha keyifli kılacak. Meseal kırmızı trafik ışığını, durmanızı ve nefesinizin keyfini çıkartmanızı sağlayacak bir işaret olarak görebilirsiniz. Benzer şekilde akşam yemeğinden sonra bulaşıkları yıkarken, bahçenizi ya da çiçeklerinizi sularken veya diğer günlük işlerinizi yaparken. Harcadığınız vakit kıymetli bir vakittir ve hayatta olduğunuz hissetme zamanıdır diye ekliyor.”
Bir sohbette “en son ne zaman kayboldun” başlıklı bu makalemden bahsettim. Kayboluş’a yaklaşımı daha da farklı oldu dostumun. “Uzun zaman oldu dedi. Kendime vakit ayırmayalı, hobilerim arasında kaybolmayalı”. Sonra bana tiyatro da ve seramik atölyemde geçirdiğim vakitleri hatırlattı. Kendimden geçip çamurla, sözle kayboluşum canlandı zihnimde. Ardında uzun araba yolculuklarımda dinlediğim canlı kitap ve onlarca hikayede kayboluşum. Başka bir sohbette “Arzu hn. günde üç saat haftada on beş ayda atmış saat yoldasınız. Hiç bu kaybı düşündünüz mü diye sordu bir arkadaşım.” İtiraf edeyim bana sorulana kadar hesaplamak hiç aklıma gelmemişti. Oysa o geçen süreyi “Yaşamak için ayırdığım vakit” ile tanımlamak bana kayıp değil kazanç aslında. Dostlarla sohbet sığıyor o yolculuklara, onlarca kitap, karakter sığıyor. Kabul ediyorum, bazen fazla geliyor o zaman da gidip şehirde kalıyor, kısa bir yemek/kahve molası veriyor ve yola devam ediyorum.
Kayıp ve kazanç zıtlığındaki farkındalıkla yapıyorum seçimlerimi. Öyle ya da böyle ister kabul edin ister farklı bakın sadece herşeyin bir ve birbirine bağlı olduğunu hatırlayın olur mu?
Sonra Şems ve kırk kuralı. Kurallardan bir kaçı yolu ve yolculuğu anlatır “Geçmiş, zihinlerimizi kaplayan bir sis bulutundan ibaret. Gelecek ise başlı başına bir hayal perdesi. Ne geleceğimizi bilebilir, ne geçmişimizi değiştirebiliriz” der ve diğer kurala geçer “Kader hayatımızın önceden çizilmiş olması demek değildir. Bu sebepten ‘ne yapalım kaderimiz böyle’ deyip boyun bükmek cehalet göstergesidir. Kader yolun tamamını değil, sadece yol ayrımlarını verir. Güzergah bellidir ama tüm dönemeç ve sapaklar yolcuya aittir. Öyleyse ne hayatına hakimsin, ne de hayat karşısında çaresizsin.”
Bir diğer yol arkadaşım Victor Frankl. “İnsanın Anlam Arayışı” kitabında, İkinci Dünya Savaşı sırasında bir toplama kampındaki deneyimlerini anlatıyor ve diyor ki; ““Umutsuz bir durumla karşılaştığımız, değiştirilemeyecek bir kaderle yüz yüze geldiğimiz zaman bile, yaşamda bir anlam bulabileceğimizi asla unutmayalım. Nihai anlamda yaşam, sorunlara doğru çözümler bulmak ve her birey için kesintisiz olarak koyduğu görevleri yerine getirme sorumluluğunu almak anlamına gelir.”
Yolda olmanın, yolun, yolculuğun ve yolcuların farkında olarak yol almaya niyetle.
Yolumuz kolayımıza gelsin.
İmza : Ben
İzmir, Temmuz 2022
Gelecek korkusuyla yaşarken gelecek de bizim bu korkularımızla gelmemizden korkuyor😄😄
Harika bir yazı olmuş yine
BeğenLiked by 1 kişi