İşte öyle birşey,
İşte öyle bir Temmuz!
Çok değişikti gerçekten nasıl da dolu dolu geçti. Ne öğretiler, ne farkındalıklar…
Şapka çıkartacak cinstendi.
Temmuz benim anne’liğe adım attığım 21nci yılımdı. Oğlumun canımdan bir parçanın ve annelikteki benim 21 yıllık yolculuğu. Her nefesimde şükrettiğim.
Ailenin, birlikteliğin, coşkunun, neşenin, çocuksuluğun, yetişkinliğin an’ları… en kıymetli hazine… Almanın vermenin, paylaşmanın zenginliği. Bayramla birlikte varlıklarına şükrettiğim ailemle birlikte olmanın coşkusu ve hepsinin yurduna, yuvasına dönmesiyle yaşadığım burukluk.
Babamın seneyi devriyesi Temmuz. 13’ünde entübe edilmesi için imza atan ben’in, şimdi ruhunu ve varlığını onurlandıran ben’in ayı Temmuz. Ruhları şad olsun.
Sonra plansız, günün gelişine gündeme koçluk seansları, meditasyonlar ve farkındalıklar. Arzuuu, ona ne yaptıysan bende istiyorum telefonları… Şifa olsun herkese…
Denize ilk adımı attığım, niyetlerimi bıraktığım ay… Oyunlarım, dostlarım… Ahhh Bodrum Bodrum.
Sonra kendimi Pan Kitapevinde bulurverişim. Sevgili Ozan’ın o muhteşem farkındalığı ve paylaşımı için, D&R’daki Sevgili Neriman’ın güldüğündeki o samimiyeti ve kalbindeki o gülüşünü görebildiğim için şükrettim. Bütçe bu ay fazlasıyla kitaba ayrıldı. Şimdi bunları sırasıyla okumam için neler mümkün deyip duruyorum .
Gönüllük adına mevcutta içinde olduğum sivil toplum örgütüne katkı koymaya devam ederken bir anda toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda yeni bir oluşumun içinde buluvermem de efsaneydi! En güzeli ise; arkadaşlar benimle bu oluşumda olur musunuz dediğim de “sen olmamızı istiyorsan varız” diye güzel yürekli dostlarım. Bundan daha güzel nasıl olur? Bir maşallahınızı alırım.
Kitap kulüp/lerim aracılığı ile gelen kitaplar ve filmler. Satranç filmi beni benden aldı. Oyucunlukta, içerikte bir değişik geldi. Sonrasında “kendin olma alışkanlığını bırakmak – joe dispenza, resilence – duygusal dayanıklılık, HBr ve Şamanların Bilgeliği, Don Jose Ruiz” kitapları eşlik etti. Hatta komşuluk hakkındaki büyükannenin masalı nasıl da şifa oldu anlatamam. Büyükanne Madre Sarita’ya hürmetle. Onun da ruhunu onurlandırayım. Masalı ayrı bir post ile paylaşacağım araya kaynamasın cidden çok iyi geldi bana.
Bu arada bir kez daha tekrar edeyim “tesadüf diye bir şey yok”. Şimdi size biraz tuhaf gelebilir ama Erk hayvanım olarak Örümcek’in rehberliğine de binlerce teşekkür ederim. Ne muaazam bir buluşmaydı! Yüz yüze geldiğimizde anlatırım. Sadece şunu söyleyeyim “Örümcek çok ince yapılı, çok hassas bir bedene sahiptir. Kendisini korumak zorunda kalmadığı sürece saldırgan değildir. Öğretide, koşullar ne olursa olsun, incelikle, hassasiyetle, zarafetle ilerlemek vardır…. Örümcek aynı örümcek, ağ aynı ağ iken fark, seyredenin ne gördüğü, neyi algıladığıdır. (Şamanizm’de Kutsal Rehberler – Ayşe Nilgün Arıt, syf 155-158)
Tanıma fırsatı da bulduğum Stefanno D’Anna’nın bir paylaşımı eşlik etti yolculuğuma. “Gerçek bir insan için diğerleri ile olan karşılaşmalar, kendini tanıma, kendi tamamlanmamışlığını keşfetme ve onu iyileştirme amacı güden bir taktik oyunundan ibarettir.”diyordu. Ardından Plato’dan geldi mesaj! “Bir insanın ölçüsü, eline geçen güçle ne yaptığıdır” diyordu. Bir yere yönetici, müdür, başkan xyz ne olursanız olun had ve edep’i başka bir deyişle hal ile örnek olmanın önemini bir kez daha gösterdi.
Şamanların Bilgeliği kibabında şöyle bir bölüm var; “Herkesi koşulsuz sevginin gözünden görmek, bir paspas olduğunuz anlamına gelmiyor! (Şamanların Bilgeliği, Don Jose Ruiz – syf.79) üstelik bu dinlediklerimi ben aksiyona geçtikten sonra duymak ve deneyimlemekte (karşıma çıkması) mucize gibi bir şeydi.
Başka bir farkındalığım ise; “inişli çıkışlı duygulara olan toleransımın” zorlandığı bir ay olmasıydı. Denge’nin benim için ne kadar önemli olduğunu farkettim. Uzun uzun konuşmaların değil öz’ün ne kadar kıymetli olduğunu fark ettiğim. Şikayet’in anlamsızlığı, tüm çözümün hep başkalarından beklendiği, mağdur ve mazlum edebiyatı. Sorumluluk almanın kıymetini anladım. Kendimin ve bedenimin sorumluluğunu aldım. “Olana ve olaya” bakmanın yanı sına verdiğim reaksiyona da bakmaya başladım. Netliğin insan hayatındaki rehberliğini ve yol açıcılığını deneyimledim. Git-gellerin veya başka bir adıyla kararsızlıkların ne kadar yorucu birer sabotajcı olduklarını gördüm.
“Sınır ve sınırlar” Temmuz ayımın ana gündem maddesiydi. Sınır’ı bir “duvar” olarak değil, kendime duyduğum saygı ve sorumluluğum diye tanımlıyorum ben. Başkalarına “evet” derken, kendime “hayır” diyor muyum diye soruyorum kendime. Yıllarca bunun ayrımını bilmeden deneyimledim yaşamı. Başkaları mutsuz olmasın, tartışma çıkmasın vb diye kendime dediğim onlarca “hayır”. Ve birkaç yıl önce kendime verdiğim sözü hatırladım yine. Hayat amacımı deneyimlemenin verdiği mutluluğu hissettim. Kendime hayır demeden, kendi sorumluluğumu alarak ve sorumlu olduklarıma saygıyla yaşama niyetimi yineledim. Elbette esneklik olacak, eyvallah. Yine temmuz ayı çalışmamdan çıkan not “biraz esne, yaşa ve bırak yaşasınlar” Kontrol kontrol nereye kadar! Ah Başak ah…
Şaka bir tarafa sınırlarımın zorlandığı bir aydı Temmuz. Olanıma, alanıma, sınırlarıma olan saygının testi gibiydi. Adalet, hakkaniyet, saygı, şefkat, hoşgörü, had ve edep. Üzüldüm, kırıldım, zorlandım. Öfke’yi çalıştım. “Gerçeklik ve ilüzyon ne?” anlamaya ve öğrenmeye niyetimi koydum.
Minnettarım Temmuz sana… Farkındalığıma kattığın güzel öğretilerine, mucizelerine ve sihrine teşekkür ediyorum.
İmza : Ben
İzmir, 2 Ağustos 2022
Not : Astoloji açıklamalarında “Temmuz ayının en zengini Başak” deniyordu. Anı ve deneyim zengini oldun diyebilir miyiz? (@selenonarıcı teşekkürler)